21 Mar 2013

Tekerleğe güzelleme! (Evrim Alataş)

Tekerleğin yanmadığı Newroz, Newroz değildir. Zaten vecize de diyor ya, dönen tekerlek zaferi müjdeler. Tamam, bizimki dönmüyor, yanıyor, doğru. Değiştiriveririz: Yanan tekerlek zaferi müjdeler! Yıllar önce taşı içgüdüyle yontanlar, icat edecekleri şeyin yaşayacağı serüveni bilselerdi, kesin patenti de icat ederlerdi. Ama onlar oyup, şeklini verip, kenara çekildiler. İcat ettikleri şey yuvarlana gındırlana bu güne geldi. Gelip bu yazının da baş köşesine oturdu. Çünkü ne zaman Newroz dense, tekerleğin icadı kadar tekerleğe minnet duyarım. Ve her seferinde de fark ederim ki bir ben bu vefa borcunu yılda bir ödemekteyim. Ne olduysa, 2000’lerde oldu. Milenyum denilen ucube şey, tekerleği de Kürtlerin dünyasından söküp attı. Kolay tutuşsun diye çam odunları üst üste konulup, bir acayip Newroz icat edildi ki bu beni yaralamaktadır yılda bir.

Biz Newroz’dan evvel, tekerleğin serüvenine girelim… Çünkü o daha eskidir. Yukarıda da dediğimiz üzere, evvela bir içgüdüyle taş yontuldu. Sümerler döneminde tekerlek halini aldı ve tarımda pek işe yaradı. Araba icat oldu ve kauçuk ağacından bildiğimiz tekerlek dönmeye başladı. Onunla da bitmedi. 19. yüzyılın sonlarında yapay kauçuk bulundu ve bu buluş pek çok yatırımı da yerle bir etti. Meşhur ‘Good Year’ markasının hikayesi de enteresandır. Madem ki girdik, onu da anlatalım. Good Year adını alan tekerlek üretim firması, tam da iflas etmek üzereyken bir sene birden işleri açıldı ve “güzel yıl” anlamına gelen Good Year ismini koydular markalarına. Koymak dedim de haşa sizden; Diyarbakırlıların deyimiyle “bıraktılar”.

İşte o tekerlek döndü durdu ve Kürtlerin eline geçmeden önce pek yer dolaştı. Her zaman iyi ve hoş şeyleri hatırlatmaz tekerlek. 12 Eylül’ü yaşayanlar bilir, tekerlekli işkence diye bir şey vardı. Kimilerinin kafası pisliğine çalışır, ne yapalım… Adamlar utanmadan oturup, tekerlekle işkence yapma yolunu icat ettiler. Ya büyük tekerleklerin içini açıp, insanları onun içine yerleştirerek çevirip durdular ya da tekerleği ipe asıp, elleri bağlı kişiye vurarak işkence ettiler. Ben bu dönemi tekerleğin utanç dönemi olarak görüyorum. Geçiyorum o sebepten. Bozmayalım moralleri… Ve nihayetinde tekerlek 1990’lara ulaştı. Ol vakit, ateşler yakılması, direnişin ve dirilişin bayramı Newroz kutlanması kulaktan kulağa dolaştı. Bence tekerlek, en az icat edildiği dönem kadar, en parlak dönemini yaşamaya başladı. Parlak olacak tabii ki, ateş ışıksız olur mu?

Tekerlekle beraber, Kürtlerin kaderi de dönmeye başladı ya, biz tekerlekle kesiştiği noktaya bakalım. Tekerlek kullanışlıdır, yanıcıdır, kolay döner, ulaştırır, parlar, is saçar, karartır ve tekerleğin yanığından kaçma şansı olmaz. Yani ki tekerleğin ateşinin etrafında iki tur attıysanız, artık kutsanmışsınızdır. Yüzünüzün gözünüzün kapkara olduğunun farkına varmadan, oynar da oynarsınız. İş bitiminde, hele bir aynanın karşısına geçin… İşte o an, benim için değerli bir andır: Ayna ayna güzel ayna, söyle bakalım, en güzel ateş neyin ateşidir?

Böyle kolay sürüldüğünden, iyi yandığından, Kürtler tekerleğe sarıldı. İlk seneler iyiydi. Newroz dendiğinde, akla ilk gelen tekerlekti. Yak, sal gitsin… Üstünden mi atlarsın, çember gibi çevirir misin, ne yaparsan yap, kullanışlıydı. Yılda bir havanın kirlenmesi de dert değil. Ben bu heyecan içerisinde, Kürtlerin, organik olsun diye yeniden hakiki kauçuktan tekerlek üretmelerini beklerken, işler tersine döndü ya, hadi neyse diyelim. İşte böyle Kürtler tekerleği tutuşturdukça, o tekerlek de feleğin çemberi olup, başka bir biçimde dönmeye başladı. Neler oldu neler?

1990 ortalarında işler karıştı. Gördükleri teker dumanına yönelen polisler, teker söndürmekten perişan olup, ateşi görüp de toplananlarla uğraşamayınca, düşündü düşündü, Kürdü yasaklayamayacağına göre, tekerleği yasaklama kararı aldılar. İnanılmaz bir şey, pek çok yerde emniyet müdürleri, valiler falan oturup, ciddi ciddi, tekerleklerin toplatılmasına karar verdi. Hakkari’de Newroz haftasında tekerlek satışı yasaklandı, Şırnak’ta o gün İl’e arabaların girip çıkması engellendi, ola ki tekerlek getirirler diye; bir sürü kentte lastikçiler tek tek dolaşılıp, tekerlek tespiti yapıldı. Polisler her dükkana girip, üşenmeden utanmadan lastikleri saydı, “Newroz’dan sonra tekrar geleceğiz. Eksik varsa karışmayız haaa!” dediler. (Bunun filmini kim yapacak acaba?)

Ve benim her vakit tekerlek dendiğinde aklımdan çıkmayan görüntü… Hakkari Zap Karakolu. Aslında buradan, Newrozlarda bölgeye gelen yabancı heyetleri de uyarmak istiyorum. Onların yüzünden çünkü bir geceyi iğrenç ve ıslak battaniyelerle Zap Karakolu’nda geçirdim. Neden? Çünkü heyetteki arkadaşlar maşallah, güzel bir Kürdistan haritası almışlar yanlarına, gezdiriyorlar. Askerler haritayı görünce, biz hooop karakola… Ve de karakolda, tankların çekildiği bahçe kenarına. Ne yazıyor tank-parkta bilin bakalım: Dönen tekerlek zaferi müjdeler!

Dönen tekerleğin zaferi müjdelediği, yoldan geçen her aracın yedek lastiklerini alıp üst üste yığan, mevcut araçların da tekerleklerini söken askerlerin gayretinden belliydi… Koca bir tekerlek yığını ve biz… Velhasıl-ı kelam, tekerlek mühimdir… Tekerleğin yanmadığı Newroz, Newroz değildir. Zaten vecize de diyor ya, dönen tekerlek zaferi müjdeler. Tamam, bizimki dönmüyor, yanıyor, doğru. Değiştiriveririz: Yanan tekerlek zaferi müjdeler!
Herkesin Newroz’u kutlu olsun…

 21 Mart 2008'de Yeni Özgür Politika'da yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder