25 Şub 2014

Dünyamıza kurulan köprüler; Köprüdeki Düşman

Her şey Zeynep’in mektubuyla başladı. Bir gün gazetemiz Yeni Özgür Politika’nın merkezine gelen mektuplar arasında, Sincan Kadın Cezaevi’nin mührünü taşıyan bir zarf vardı. Haftalar, belki de aylar önce, gazetenin eki PolitikART’ta, Zeynep Avcı imzalı bir öykü yayımlanmıştı. Öyküyü bize Özgür Gündem’den Hüseyin Aykol göndermişti. 1996’dan beri tutsak Zeynep’in bir yakını ise, öyküsünün yayımlandığı PolitikART sayısını saklayıp, bir şekilde kendisine ulaştırmıştı. Zeynep de teşekkür etmek için bize mektup yazmıştı. Bu mektup, ilk köprü oldu. Sonra o köprüye niceleri eklendi.
Zeynep’in bize PolitikART için yazı isteyebileceğimiz, kalemi güçlü diye önerdiği tutsaklardan biri de Murat Türk’tü. 1995’den beri cezaevinde olan Amed-Bağlarlı Murat Türk’e hemen yazdık. Gelen öyküyle birlikte bir not da yolladı. ‘Böğürtlen Zamanı’ adlı bir roman çalışmasının olduğunu, kitap olarak basılmadığını, PolitikART’ta bölüm bölüm yayımlanabileceğini belirtti. Yaklaşık 100  A4 sayfası uzunluğundaki bu gerilla romanını 2 haftada bir çıkan bir ekte yayımlamamız mümkün değildi, fakat bu çalışmasını yine de bize ulaştırmasını istedik. Gelen kalın zarfla ikinci köprü kurulmuş oldu.


‘Böğürtlen Zamanı’, Haziran 2012’de Avrupa’da Mezopotamya Yayınları’nda çıktı, kısa zaman içinde ikinci baskı yaptı. Devamı niteliğindeki roman çalışması içerideki ‘kritik süreci’ni tamamlayıp dışarıya yola çıktı. 1995’te tutuklanıp müebbet hapis cezasına çarptırılan ve hala Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutsak Murat Türk’ün ikinci kitabı olan ‘Köprüdeki Düşman’ ise, taze fırından çıkıp raflardaki yerini almaya başladı.
Bir romanı tanıtmak göreceli kolay. Ama öykü kitabını nasıl anlatmalı? Köprüdeki Düşman’ı düşününce, gözlerimin önünde ilk beliriveren motif, yarımay oluyor. Öykülerde bu motif sıkça kullanıldığından değil. Bence Kürdün gerçeğini en iyi anlatan motiftir yarımay. Bir yanı aydınlık, öbür yanı karanlık. Karanlığın koyuluğundandır beyazlığının parlaklığı. Ve yüzünün doğusu bu denli aydın olduğundandır karanlıktaki yüzünün bu kadar koyması, koyu olması. Ki belki de Kürdün diyalektiğinde gizlidir evrenin sırrı. Biri, diğeri olmaksızın var olamaz. Bir bütündür. Ve karanlık, yokluk değil. Yok gibi görünenin altında bir varlık var. Onu keşfetmektir aslolan.
Murat Türk’ün öyküleri de Kürdün bu yaşam diyalektiğinin örgüsünü taşıyor. Kah Qırıxça, yani Amed şivesiyle konuşan Dodo, Şaşo ve Titi’ye gözlerinizden yaş akana dek gülersiniz, kah Sessizlik Zamanları’nın Ali Dayısı’na ağlarsınız. Bazen kendinizi bir zindanın hücresinde ölü bir kuşa ağlarken bulursunuz, bazen Issız bir Şose’de kilometreler boyu yoldaşının kanlı, cansız bedenini taşıyan bir gerillanın ruhunun en derinliklerinde. Bazen intikam duygularıyla dolarsınız, bazen düşmanınızın dahi nihayetinde bir insan olduğunu algılarsınız.
Böğürtlen Zamanı’ndan tanıdığımız Mavi Gözlü At ile Köprüdeki Düşman’a giriş yapıyoruz. Bizi, ilk defa babasıyla balık tutmaya giden çocuğun denizimsi dünyasına taşıyor. O çocuk birden karpuz çalmak için bostana sızan Amedli bir qırıx oluyor. Sonra kendimizi tekrar denizde buluyoruz. Fırtınaya yakalanan bir gemide kaptan ve gemiciler. Yarına dair umutsuzluğun ve inançsızlığın ortasında Arayışın Sırrı’nı gücünü öğreniyoruz yoğun bir sembolizmle işlenmiş bu hikayede. Oradan hücreye düşüyoruz. Halk ağızlı destan formundaki Sessizlik Zamanları’nda yaşamı çalınmışların öyküsüne düğümleniyor boğazımız. Zindanın ağır kapısından çıkıp önümüzde beliriveren Patika’dan ilerliyoruz. Kendimizi pusuya düşmüş buluyoruz. Sonra önümüze bir köprü çıkıyor. Orada düşmanla göz göze geliyoruz. Gece oluyor. Sabahın ilk ışıklarıyla Amed’deyiz. Saraykapı’nın oradaki meydana pazar kurulmuş. Farklı bir zamanın Amed’i sanki. Üç qırıx – Dodo, Şaşo ve Titi – ne şeytanlıklar düşünüyordur bu pazar yerine kuracak tezgah ararken. Eşeq sınet olmiş kirwe ariler! 3 bölümlük Güvercin öykülerinin ilki böyle. Tekrar dağdayız. Etrafı gerillalarca kuşatılmış bir evde, gözlerini kaybetmiş bir asker – adı Şarlo – türkü söylüyor. Bir başka dağda fedakar gerilla Katır Cemal emeğin destanını yazıyor. Bir zindanın hücresinde bir Özgür Kuş ölüyor. Ve Issız Bir Şosede, 17 yıl önce sonsuzlaşıp toprağa gömülen gerilla Şoreş’in ürpertisi ruhumuza dokunuyor. Karasu’nun omuzlarında taşınan hakikat üzerimize çöküyor. Bir savaşın ortasında, belki de ilk defa bir gerillanın iç dünyasının bu denli derinlerine iniyoruz. Yıkık bir köyün şosesinde yürümeye devam ediyoruz. Sarı Saçlı Kız birden önümüze çıkıyor. Onun gözlerinde yitik sanılan bir çocukluğun izleri var. Umutla gülümsüyor.
İçlerinden bazıları çeşitli edebiyat etkinliklerde ödüle değer görülmüş 15 öyküden oluşan ‘Köprüdeki Düşman’, geçtiğimiz günlerde Mezopotamya Yayınları’ndan çıktı. Kitap, www.pirtuk.info adresinden temin edilebilir.

Murat Türk
1976 Amed-Bağlar doğumlu. 1990’da siyasal faaliyetlere başlayıp 1992’de Kürt özgürlük mücadelesine katıldı. 1995’de tutsak düştü. Müebbet hapse mahkum edildi. Halen Bolu F tipi Cezaevi’nde kalmakta. İlk romanı Böğürtlen Zamanı 2012’de yayımlandı. Soranca’ya çevrilip basılan Böğürtlen Zamanı’nın Almanca çevirisi de yakın zamanda Mezopotamya Yayınları’ndan çıkacaktır. Öyküleriyle 2008’de 16. Hüseyin Çelebi Edebiyat Etkinliği’nde birincilik, 2010’da 6. İsmet Baycan Öykü ve Şiir Yarışması’nda ikincilik, 2012’de 2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali’nde eşdeğer ödülü aldı. 


http://www.yeniozgurpolitika.eu/index.php?rupel=nuce&id=28540

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder