15 Şub 2016

Güneşin özlemi



“Özlemek nedir bilir misin…”
Şehit Gurbetelli Ersöz

“Görülüyor ki, özlemlerin ve umutların sınırı olmadığı gibi, gerçekleştirilmesi için bireyin kendisinden başka önünde ciddi bir engel de yoktur. Yeter ki biraz toplumsal namus, biraz da aşk ve akıl olsun!”
Abdullah Öcalan

Evrenin sonsuzluğunda gizli hakikatin rengi tek değildir. Siyahı laciverte boyayan ne kadar parlak yıldız varsa kozmosta, yeryüzünde de o kadar parlak ışık huzmeleri gizlidir. O ışık bazen bir atın gözlerinden, bazen bir kuşun sesinden, bazen de bir gülün dikenlerinden yansır hakikat yıldızının parladığı anlara şahitlik edenlere, beyaz ışıkta gökkuşağının bütün renklerini keşfedebilenlere. Renklerin mükemmel buluşmasına tanıklık etmiş olan, anlam gücüne erişmiş olandır. Özlemin sırrına ermiş olandır. Ki özlem, hakikatin gerçek dilidir.
Özlem de tıpkı evren gibi sonsuzdur. Öyle ki binlerce yıl öteden çıkıp gelen bir pusula gibidir, arayışımıza yön veren. Onun gösterdiği yolda ilerlerken neyi aradığımızı, neyi bulacağımızı bilmeyiz bazen. Ki aramak ve bulmak kendi başına bir mücadeledir. O yüzdendir ki özlem, arayışçı kılandır. Çünkü yaşamda eksik olanı, yitirileni ama kavuşulmak isteneni hissettirir. Derinse elbette. Büyükse özlem.
Özlemler yüce olmazsa hakikatten ne kadar söz edilebilir? Ki büyük ayrılıklar anlamlı kavuşmalara götürmezse, adına özlem dediğimiz, avuntudan başka bir şey olabilir mi? Gerçekleştirilmek için değil midir ki özlemler? Kolay değildir elbet özlemleri kavuşmalara dönüştürmek. Anlam büyüklüğü burada gizlidir zaten.
Derler ki “En yüksek dağlar en derin denizlerden çıkmıştır; en derin acıdan doğar en büyük sevinç“. Dağı doğuran denizse eğer, ada belki de özlemin en büyüğüdür. Denizde dağdır. Deniz kadar engin, dağ kadar kimsesizdir. Tıpkı mavinin sonsuzluğunda dağ kadar özlemle dolan adalı gibi…
            Etrafı sarılmış; dikenli teller, betondan duvarlarla. Hapsedilmiş. Ama özgür. Adanın kıyısını denize dökmeye çalışanlar hiç anlamadı bunu. Hücre içinde hücreler kurdular, duvarları kalınlaştırdılar o yüzden. Oysa hiçbir duvar durduramaz O’nun özgür ruhunu. Ve yaşamla dolar adım attığı her mekan, gri betondan kurulu olsa da.
            Bütün bir evrenin sığdığı küçücük hücresi gibi.
            Hücrenin duvarına bir şey asılı. Nedir? Bir pano. Ve eski gazetelerden kesilmiş fotoğraflar, kupürler, elle yazılmış notlar.
Fotoğraflar sararmış.
Birinde bir kadın. Öyle hafif ki gülümsemesi. O’na bakıyor sanki. Adı Zîlan.
“Zîlan komutandır, biz onun emir erleriyiz.”
Zîlan tanrıçadır. Özgürlük tanrıçası. Gözlerinde saklıdır anlam gücü, hakikatin ta kendisi.
Onun yanında, hep fotoğraftaki gibi kalan, kalacak olan güzel insanlar. Yüreklerine dağ gibi özlemler sığdırmışlardı.
Ve yoldaş. Zaman ve mekanı ikilem halinden kurtaran, ikilemi iki’nin ayrılmazlığına dönüştüren.
            Bu nasıl bir özlem! Bütün dağlar ve okyanuslardan da büyük.
*  *  *
“Çok güzel ve akıllı kızları şehit verdik. Özlemlerine yanıt olmak için kendimi adeta her gün yeniden yarattım. Ama yeterli olamadığım için de sürekli acılı yaşadım. Kadınla özgürce tarihsel buluşmayı gerçekleştirmiştim. Ama bir nevi çağdaş Ferhat’la Şirin gibi kavuşmayı asla başaramayacaktım. Fakat bu nostaljik anıyı gerçekleştirmenin pek anlamlı ve gerekli olduğuna da inanmadım. Mevcut koşullarda (hegemonik sistemlerde) kavuşmanın aşkın ölümü olduğunu fark edebiliyordum.
Dolayısıyla önemli olan bütün toplumsal sorunların çözümü için aşkla çalışabilmekti. Daha doğrusu, gerçek aşk ahlakı, toplumsal sorunlarla savaşma ve çözme yeteneğinde ve gücünde olmak demekti. Bu yeteneği ve gücü olmayanların, bu güçlerini ve yeteneklerini geliştiremeyenlerin aşkı ve aşk ahlakı olamazdı.”
*  *  *
Aslolan, yüreğimize sığdırdığımız büyük özlemlere yanıt olmakmış meğer. Lakin yürek büyütülmeden hangi yüce özlem sığdırılabilir ki içine? Yürekse anlam, hakikatle büyür ancak. Evrene doğru yürüdükçe, her adımla birlikte ufuk da genişler. Büyür kalp. Açılır sevginin kapıları. O kapılar birer kanada dönüşür, özlemleri kucaklayan. Kucaklanan, artık senin bir parçan olur. Ayrılmaz bir daha. Sen olur. Kendini gerçekleştirmenin tek yolu özlemleri gerçekleştirmek olur, ama aşk ile. Yaşamın anlamı işte burada gizlidir. Özlem bu yüzden hakikate giden yoldur, bu yolda yürümesini bilenler için.
Sen, bilensin.  

14.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder