19 Mar 2012

Dostluğunuz batsın!

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a, önceki gün Almanya'nın Bochum kentinde 2012 Steiger Ödülü verilecekti. Bir medya patronunun özel insiyatifinden doğan bu ödül, 2005 yılından beri "doğruluk, açıklık, insaniyet ve hoşgörü" ile kendini gösteren şahsiyetlere veriliyormuş. Erdoğan'a da Avrupa kategorisinde "50 yıllık Alman-Türk dostluğu"ndan ötürü ödül verilecekti. Tabii Türkiyelilerin Almanya'ya göçünün 50. yıldönümünün bu yıl değil de, geçen yıl olduğunun önemi yok. Aynı şekilde Erdoğan'ın "doğruluk, açıklık, insaniyet ve hoşgörü"nün ancak antitezini oluşturabileceğinin de.
Günler öncesinden Kürt, Alevi, Asuri ve Ermeni kurum ve kuruluşlar, etkinliğin düzenleyicilerini bu kararlarından ötürü kınadı, protesto çağrısı yaptı. Nihayetinde cumartesi günü Bochum'da 22 bin kişi hem Steiger Ödül Töreni düzenleyicilerini hem de Erdoğan'ı protesto etti. Ancak Erdoğan orada değildi. Resmi
gerekçe, Afganistan'da düşen TSK helikopteri.
Normal koşullarda ödül alacak biri ödül töreninde hazır bulunamıyorsa, temsilen başka biri ödülü onun adına alır. Ancak önceki akşam Erdoğan adına sahneye çıkan olmadı. Çünkü jüri, ödülü iptal etti. Organizatörler, bunu Erdoğan'ın gelmeyişi ile gerekçelendirdi. Fakat biz söylenmeyenlere bakalım; ki kanımca Erdoğan'ın katılmayışı protestoların ardından jürinin işine gelmiştir. Böylece "dostluğa" zarar vermeden işin içinden sıyrılmış oldu.
Öyle bir 'dostluk' ki bu, içinde zerre kadar insaniyet bulamazsınız. O dostlukta kâr için kan her daim meşrudur. Geçilmeyecek kıyak olmaz bu dostlukta; Kürtlerin katledilmesi, köylerinin yakılıp-yıkılması için DDR'den kalma silahlar hediye edilir. Kürdün silahlı serhildanının henüz ilk yılında PKK'ye mal edilmek üzere 12 Eylül'ün cuntacılarıyla T.C. Hamburg konsolosluğuna bomba da atılır, 80'lerin sonunda Düsseldorf'ta 'PKK içindeki terörist çekirdeğin' yargılandığı (aslında yargıladığı) dava için özel proto-İmralı mahkeme salonları inşa edilir, 90'ların başında tam da 27 Kasım'a denk gelecek şekilde örgüt ve dernekler yasaklanır. 2000'li yıllara gelindiğinde, 90'lı yıllarda Alman panzerlerle yıkılan köylerinden kaçmak zorunda bırakılanların oturum hakları iptal edilir, mülteciler 'hukuki' yollardan davalarından vazgeçirilmek için devlet dairelerinde süründürülür. Gazeteler kapatılır, televizyonlar yasaklanır, canlı yayın araçlarına el konulur, siyasetçiler tutuklanır, beyaz işkence hücrelerinde 'terbiye' olmazlarsa da siyaset yasağına çarptırılır.
Öyle bir dostluk ki, medya söz konusu olduğunda - Bild & Hürriyet olayında görüldüğü gibi - kardeşliğe bile dönüşür. Alman ana akımdan tweet geçerken, arkasına #adimedya tagını eklememizin sebebi budur. Zamanı geldiğinde 'barbar' Kürt'ü kriminalize etmek için elinden geleni yapar, zamanı geldiğinde - aman, dostumuz zarar görmesin! - susar. O suskunluğu da, tıpkı dostluğu gibi kan kokar. 
Bunun son örneği dehşet verici. Düşünün ki 16 yaşındaki bir Kürt kadını, Worms kentindeki bir otoparkta üç kişinin tecavüzüne uğruyor. Yaşları 16-19 arasında değişen 3 erkek, o denli insanlıktan çıkmış ki, tecavüzün 'hazzı' onlara yetmiyor, üstüne demir değnekle baygın haldeki genç kadının kemiklerini kırıyorlar. Sonra ise tarif etmeye ne dehşet, ne korkunç ne de başka bir kelimenin yetmediği bir vahşete imza atıyorlar: Ucunu kırdıkları bir cam şişe ile defalarca genç kadının ırzına geçiyorlar! Bağırsağı ve rahmi paramparça olmuş, çırılçıplak soyulan ve kanlar içinde yatan genç kadını öylece otoparkta bıraktıktan sonra, gece eğlencelerine kaldıkları yerden devam ediyorlar! Genç kadının bulunup hayatta kalması ise bir mucize.
Bu olay 15 Şubat'ta oldu. Yerel bir gazete olan Nibelungen Kurier'in 3 Mart'ta çıkan haberi dışında bu dehşet verici olayla ilgili tek bir haber çıkmadı!
2'si şu an tutuklu bulunan faillerin Türk olması bunda rol oynamış olabilir mi?

http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nivis&id=1397

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder