15 Ara 2012

Ölümlerden doğan serhildan

'Her veda, bir belleğin doğuşudur.' (Anonim)



Bu dünyada nerede ölümlerden doğmuşsa halklar, yas ile isyan arasındaki yaşamsal bağ kurulmuştur. Doğuştan sahip olunan tek hak 'ölüm hakkı'ysa eğer, kolektif (ve bunun içerisinde bireysel) yaşam 'hak'kına erişmenin yolu, ölüm üzerine kurulu 'yokluk' hesabını bozmaktan geçer. Ki hesabı yapanın gözünde fiziki ölüm, dünyaya gelindiği andan itibaren başlayan bir – varlık değil – yokluk sürecinin nihai sonu, son aşamasıdır sadece. Ölen, zaten yoktu. 

Fakat yaşamı 'kayda değer' olmayan, egemenin elinde çektiği tesbihin son boncuğunu, ölüm zincirinin son halkasını kopardığında, ip kopar ve bütün boncuklar yere dökülüp dağılır. Hesap bozulur. O artık ölümlü değil. Ölmüş olmasına rağmen. Çünkü yası, isyandır. İsyandan yoksunsa yas, öldürür. Fakat isyan-ı yas, yaşatır. Çünkü yaratır. O yüzden ölümlerden doğan halklarda cenaze töreni, bir anlamda yaradılıştır da. 'Romantize' edilebilecek bir tercih değil bu. Tersine, omuzlarda ölü taşıyarak yaşam savunuculuğunun, varlık mücadelesinin en saf, sade, somut ama aynı zamanda sembolizmle dolu halidir. 

Yas, katili tatmin eder. Sevindirir. Başkasının acısı onu mutlu eder. Ama isyan-ı yastan korkar. Çünkü yarattığı acı üzerinden yükselen her isyan, onun için yenilgidir, acizliktir. O yüzden isyanı bastırmaya, acıyı büyütmeye çalışır. Bunun için her yolu mübah görür. Ölüye saldırmayı, cansız bedenini parçalamayı dahi. Öldüremediği ölüyü ikinci kez katletme çabası bu. Ve bununla birlikte, yası tutanların acılarına acı katma, yüreklerini parçalama girişimi. Amaç, bir bakıma acıya boğmak, isyan edemez duruma düşürmektir. 


Geçtiğimiz günlerde Amed'de HPG gerillaları Hicran Gersiyor (Axîn Viyan) ve Hakan Ceylan'ın (Dijwar Amed) cenazelerine yönelik saldırılar, naaşlarının kitlesel bir şekilde toprağa verilmesinin  engellenmeye çalışılması bir yönüyle bunun içindi. Amaç, isyanı bastırıp geriye sadece yas bırakmaktı. Fakat halk, isyan ruhunu yok etmeye çalışana direniş ile cevap verdi. İsyanını bir direnişe dönüştürdü ve katili yendi. 

Kürdistan somutundaki yas-isyan denklemi, bu topraklar üzerinde hayat bulan serhildan gerçeğinden kopuk ele alınamaz. Hatta ikisinin arasında diyalektik bir ilişkiden söz etmek yanlış olmaz. Zira Kuzey Kürdistan'da kitlesel cenaze töreni geleneği, 1990'ların başındaki serhildan ile birlikte ortaya çıkar.



İlk kitlesel cenaze töreni



13 Mart 1990 tarihinde Mêrdîn'in Stewr (Savur) ilçesine bağlı Sürgücü köyü yakınlarında yaşanan bir çatışmada 13 ARGK gerillası hayatını kaybeder. Yaşamını yitiren gerillalar arasında Süleyman Arslan (Sarı Hüseyin) ve Abdullah Avcı'nın (Salah) yanı sıra Nisêbînli Kamuran Dündar da vardır. Bu haberin ilçede duyulması üzerine anında hazırlıklar başlatılır. Devrimci Yurtsever Gençlik Birliği (YXK) halkı kitlesel bir şekilde cenaze törenine katılmaya çağırır. Ve 15 Mart günü Nisêbîn'de tek bir esnaf kepenk açmaz. Mardin Devlet Hastanesi'nden alınarak Nisêbîn'e getirilen naaş, 10 binin üzerinde Kürdistanlı tarafından toprağa verilir. 

Mezarlıktan dönen kitle, aynı çatışmada hayatını kaybeden Ömer Kavak'ın ailesine toplu taziye ziyareti yapmaya karar verir. Şehir merkezinden geçerek ailesinin bulunduğu köye gitmek isterler. Onların korkusuzluğu, parmakları tetikte devlet güçlerinin korkusunu büyütür. Kitleyi kurşun yağmuruna tutarlar, panzerle üzerine yürürler. Ama halk karşılık verir, taş ve sopalarla. O gün biri çocuk iki Kürt öldürülür, 700'ü aşkın kişi gözaltına alınır. 

Doğan serhildan, öyle hızlı boy verir ki devlet yayılmasını engellemek için ilçeye giriş-çıkışları yasaklamakla kalmaz, telefon bağlantılarını dahi keser. Fakat bir kere filizlenmiştir. Ve bugünün serhildan merkezi binxet'ten yankılanır ayaklananların sesi; 16 Mart'ta 50 bin kişi Qamişlo'dan tel örgüleri, mayınları ve suni sınırları anlamsızlaştırır. 

Mart'ın ondokuzuna gelindiğinde serhildan Cizîr'e sıçrar. Artık sadece Nisêbîn'de değil, Newroz'a hazırlanan Cizîr'de de kepenkler kapalıdır. Ayın 20'sinde Botan'ın kalbinde Newroz, yeniden direniş ruhuyla buluşturulur. 10 binin üzerinde Kürt'ün sokaklara döküldüğü, 'yeni gün'ü ateşler yakarak kutladığı ilçede özel timler, ateşle karşılık verir. Salih Elçioğlu, Mehmet Yılmaz, Yusuf Şahin ile Emin Gün katledilir. 100 kişi yaralanırken, yaklaşık 350 kişi de gözaltına alınır.

Serhildan'da verilen temel mesajlardan biri, sömürgeci ve işgalci devletin Kürdistan'da meşruluğunun olmadığı idi. Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Devlet Su İşleri (DSİ) ve Zirai Donatım Kurumu'nun (ZDK) yanı sıra karakol ile diğer bazı kurumların yakılması, Türk bayrağının indirilip yerine ERNK bayrağının çekilmesi bundan. İkinci temel mesaj ise korku duvarlarının yıkıldığıydı. Bu nedenle Newroz günü geldiğinde de sokağa çıkma yasağına rağmen Cizîr'de eylemlilik devam eder, ilçenin tepelerinde Newroz ateşleri yakılır. 

Serhildanın ilk gününde panzerin altında ezilip ağır yaralanan 12 yaşındaki Abidin Tuncer, 23 Mart'ta Diyarbakır Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yaşamını yitirir. Böylece ölü sayısı 5'e yükselir. Katledilen 4 kişinin naaşı, ailelerine verilmeden devlet tarafından alelacele gömülmüştü. Egemenin cenaze korkusu işte o gün kendini gösterir.

Cuma namazı çıkışı bine yakın kişi, sloganlar atarak katledilenlerin gömüldüğü mezarlığa yürüyüş başlatır. Öyle hızlı büyür ki insan seli, yürüyüş kolu şehir merkezine vardığında 10, hatta 15 bin kişiye ulaşır. Bütün Cizîr, parmakları yine tetiklerde devlet güçlerine rağmen 'PKK halktır, halk burada' sloganını atar. Korku duyulan ve bu nedenle engellenmek istenen cenaze töreni, omuzlarda tabutlar olmadan başlar ve serhildanın en büyük simgelerinden birine dönüşür. 



Günaydın'ın 'acı' manşeti



Sömürgecinin ve onun zihin kodlarına sahip olanların gözünde ise Cizîr mezarlığındaki bu görüntüler, kabustan ibaret. Bu zihin kodlarının ana akımdaki karşılığı veya yansıması bakımından Günaydın'ın 24 Mart 1990 tarihli sayısının birinci sayfası ibret verici. 'Cumhuriyet Türkiyesi, böyle yürüyüşler de mi görecekti? Tanrım, ne acı' manşetinin altındaki spot aynen şöyle: "Dün, ulusca kahrolduk... Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, bir ilçemizdeki binlerce yurttaşımızdan 'Bölücü' sloganlar duyduk. Kaygılarla kıvranırken, Cizre'de yüreğimizden hançerlendiğimizi hissettik. Çok acı da olsa, gerçekleri görmenin zamanı çoktan geldi...'' 

Kitleyi hem yürüyüş halinde hem de mezar başında gösteren iki fotoğrafla birlikte sunulan bu 'kahredici haber'in birinci sayfadaki devamı, sanırım yorum gerektirmiyor. O yüzden aktarmakla yetiniyoruz:

Kabustan da beter...

23 Mart 1990, Cizre... Cumhuriyet tarihimizde acı gün, acı olay... 15 bin yurttaş, zafer işaretleri yaparak, sloganlar atarak yürüyor... Daha önceki olaylarda ölen Salih Elçioğlu ve Mehmet Yılmaz'ın mezarı başında, hem de parmak kadar çocuklar bile, aynı işaretleri yapıyor... Bu çocuklar, yarın büyüyecek... Ya o zaman? Cizre'de dün yaşanan görüntüler, kabustan da beter. Olayların suçluları kim? Vatandaşı sokağa döktüren etkenler neler? 15 bin kişi birden bire "PKK'lı" mı oldu? Devlete niçin kızıyorlar? Bu sorunların üzerinde "Ciddiyetle" düşünmek gerekli. Yoksa bu vebalin altından kimse kalkamayacak.

Cuma namazından sonra...

Cizre'de dün, 4 gün önceki olaylarda ölenlerin cenazelerinin, kendilerine teslim edilmeden toprağa verilişini protesto için, Cuma namazından sonra başlayan gösteri bir anda büyüdü. Mezarlık ziyaretinden dönen 2 bin kişilik topluluğun sayısı bir anda 15 bine yükseldi.

Yürek yakan sloganlar...

Güvenlik güçlerine "Hiçbir müdahalede bulunmayın" emrinin verildiği gösterilerde halkı kışkırtan bazı gruplar "Yaşasın Kürdistan", "Yaşasın PKK", Yaşasın bağımsızlık", "Kahrolsun Türkiye" gibi tüyler ürperten sloganlar attı. Ayaklanmayı andıran görüntüler yaşandı.

6 ilçede kepenkler kapalı...

Cizre'de gözaltına alınanların sayısı 205'e yükselirken, Kızıltepe'de de yürüyüş yapıldı. 70 kişi gözaltına alındı. Cizre, Kızıltepe, Derik, Silopi, Midyat ve İdil'de kepenk indirme eylemi sürüyor.


15 Aralık 2012'de PolitikART'ta yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder