6 Mar 2013

Alman askerinin alaturka tuvaletle imtihanı

1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması, aynı zamanda Osmanlı’nın Avrupa’dan çekilme sürecinin başlangıcını işaretler. İlk dönemde Alman Kaiser, İmparatorluğa karşı mücadelede daha etkin iken, 18. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’daki iç dengelerin değişmesiyle birlikte Rus Çarı Osmanlı’ya karşı temel güce yükseldi. Artık temel tehdit Prusya’dan değil, Çarlık Rusya’dan geliyordu.
İmparatorluk, 1877-78’deki Rus-Osmanlı savaşında yenilince II. Abdülhamid zayıf ordusunu yeniden inşa etme ihtiyacını duydu. Fakat bunun için dış desteğine ihtiyacı vardı. Bu iş için en uygun güç, Fransa’ya karşı askeri zaferi elde eden Alman İmparatorluğu idi. Zira II. Mahmud da Almanlara bu konuda güvenip, Prusya’nın en ünlü subayı olan Helmuth von Moltke’yi danışman olarak görevlendirmişti ve 1836-1839 yılları arasında ordusunu ona emanet etmişti. Hatta 1838’de 1. Han Mahmud İsyanı’nın bastırılmasında von Moltke bizzat katılmıştı.


II. Abdülhamid 1882 yılında askeri danışman kurmayını yenilemek için kendisine başvurduğunda, artık Alman İmparatorluğunun genelkurmay başkanı olan von Moltke elbette yardımcı oldu. Bu iş için en uygun ismin, Alman silah endüstrisinin temel unsurlarından olan Krupp şirketinin ekonomik çıkarlarını temsil etmekle de görevli General Otto Kähler olduğuna karar verdi. Almanların Türkiye’deki askeri misyonu da silah ticareti de işte böyle başladı.
‘Made in Germany’ silahlara Türkiye’de duyulan sevginin böyle bir uzun geçmişi var. Bu silahları üretenler de satanlar da bunu biliyor elbette. Bilmedikleri bir şey vardı sadece, o da Türk ordusu içinde Alman silahlarına duyulan sınırsız sempatinin Alman askerler için de geçerli olmadığı.
Hatırlanırsa geçtiğimiz 13 Aralık’ta Alman Parlamentosu, NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin ‘Suriye’den gelecek olası saldırılara karşı’ başlattığı “Aktif Çember Operasyonu” kapsamında Patriot füzelerinin gönderilmesine karar vermişti. Bir ay sonra 300 Alman askeri, Maraş’a konuşlandırıldı. Konuyla ilgili Alman basını ve kamoyunda yürütülen ateşli tartışma da böylece sona ermişti. Geçen günlere kadar.
Ama bu kez tartışılan, füzeler değil de onları kullanacak personel. Zira konuşulanlara bakılırsa Maraş‘taki Alman askerlerinin durumu hiç de iyi değilmiş...
Alman Parlamentosu’nun silahlı kuvvetler raportörü Hellmut Königshaus, geçen ay Maraş‘taki askerleri ziyaret etti. Güzel haberlerden ziyade bol miktarda şikayet ile döndü. Cuma günü meclise sunulan raporda, Türk hükümetinin ‘ricası‘ üzerine ‘davet edilen’ Alman askerlerinin ‘ünlü Türk misafirperverliğinden’ mahrum bırakıldığı belirtiliyor.
Öncelikle bir sürü yasaktan söz ediliyor. Türklerle konuşmak yasak. Maraş şehir merkezinin dışına çıkmak yasak. Orduya ait araçlarla hareket etmek yasak. Alman bayraklar ve simgeler yasak (orası her şeye rağmen sonuçta Türk kışlası ya...). Kışla dışında silah taşımak yasak. Mektuplar, verilmiyor. Bir kadın asker, Türk subayı tarafından fiziki şiddete maruz kalmış. Bir Alman sağlıkçı, Türk meslektaşını odasında ziyaret ettiğinde binadan atılmış.
İşte Türk ordu gerçeği.
Bunca zamandır desteğini esirgemeyen Almanlar, bu gerçeği bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı elbette ama bu muamele kendilerine yapılmadığı müddetçe bunu çok da sorun olarak görmüyorlardı. Mesele biraz da bu.
Bu arada Alman askerler kışladaki hijyen koşulları, oda duvarlarındaki küf ve alaturka tuvaletlerdeki pislikten ötürü otellere sığınmış.
Oysa yardıma gelmişlerdi.
Bu eziyetleri hak ediyorlar mı? Bence değil. Fakat derinine sorgulamaları gereken bir şey var. O da Türk askerlerinin bu yaklaşımlarından ziyade, onları oraya gönderen Alman siyasilerin hesapları.


http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nivis&id=3471

1 yorum: