7 Eki 2012

Basê'nin mezarsızları

Yeryüzünde bir yer. Yüzünün doğusu dağ, batısı Dicle. Güneyi yara izi, kapanmamış. Kapanmıyor. Dokundukça kanıyor. Öyle çok kan biriktirmiş ki nehrin kıpkızıl aktığı zamanlarda, çorak topraklara bile sinmiş ölüm.
Haritada adı yoktu bu toprakların. Köylülerse Basê diyordu. Sonra bir gün kamyonla geldiler. Toprağı kazdılar, direk diktiler. Mavi bir tabela astılar. Üstünde 'Güçlükonak' yazıyordu. O gün lanet geldi. O günden sonra toprağın yerini kemik almaya başladı. Bin dokuz yüz doksan. Mayısın beşi. İnsanlar, tabelanın takıldığı o günü hala lanetleyip duruyor. Çünkü güçlü konağını kurmaya gelen, ölümden başkası değildi. Ve o günden beri adı hep katliamla anılıyor Güçlükonak'ın. Oysa mezarı bile yok...

* * *


Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine 1992 Aralık ayından bu yana fiili olarak uygulanan ambargodan sonra Güçlükonak'a bağlı Ormaniçi (Bana) köyüne de, 20 Şubat günü devlet güçleri tarafından baskın düzenlendi. Baskında köydeki tüm evleri yakan, ziynet eşyalarına el koyan devlet güçleri bir çocuğu öldürdüler, bir kişiyi de üzerine benzin dökerek yaktılar. Korucuların da katıldığı baskında, 46 kişinin de gözaltına alındığı öğrenildi. (...) İlk günkü baskının ardından 21 Şubat günü sabah erken saatlerde iki helikopter dolusu asker tekrar köye gelerek tam olarak yanmamış bulunan evleri de yakıp gittiler. 23 Şubat günü ise köye tekrar gelen helikopterler kimsenin olmadığını görünce geri döndüler. (Yeni Ülke - 28 Şubat-6 Mart 1993)

* * *

Şırnak ili Güçlükonak ilçesi Ormaniçi köyünde 20 Şubat 1993 günü arama yapan güvenlik kuvvetlerine teröristler tarafından atel açılması üzerine çıkan çatışmada, biri yaralı 10 terörist, teröristlere yardım-yataklık yapan 33 sanık gözaltına alındı. (Olağanüstü Hal Bölge Valiliği)

* * *

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Ormaniçi köyüne 20 Şubat günü devlet güçleri tarafından düzenlenen baskından sonra gözaltına alınan 42 kişiye, götürüldükleri boş bir binada 20 gün işkence yapıldı. Ayak parmakları sıkılan, elektrik verilen, soğukta bekletilen ve tecavüz edilen 42 kişiden İbrahim Ekinci'nin cesedi 17 Mart günü Diyarbakır Devlet Hastanesi morgunda bulundu. Ekinci'nin otopsi raporuna "ölüm nedeni tespit edilemedi" yazıldı. 20 gün sonra köylülerden 8'i tutuklanıp Eruh Cezaevi'ne gönderilirken, geri kalan 33 kişi de çeşitli hastanelerde ve kendi imkanlarıyla tedavi görmeye başladılar. Köylüler devlet güçleri tarafından işkence ve baskı gördüklerini, köylerinin yakıldığını söyleyerek Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuruda bulundu. Şu anda köylülerin çevredeki mağaralara sığındıkları öğrenildi. (Yeni Ülke, 11-17 Nisan 1993)

* * *

"Yol boyunca bizi sürekli sopa, kasatura ve dipçiklerle dövdüler. Toplam 42 erkeği Güçlükonak'ta yapımına yeni başlanan inşaata götürdüler. 12 gün boyunca sıfırın altında 30 derece soğukta çırılçıplak bırakıldık. Üzerimize soğuk su dökülerek elektrik verdiler. Cop ve kola şişeleriyle tecavüz ettiler. Kerpetenlerle el ve ayak tırnaklarımızı çektiler. Yemeklere insan dışkısı karıştırarak bizlere zorla yedirdiler. Bizimle birlikte olan İbrahim Ekinci de aynı işkencelere maruz kaldı. İki kez uzun süre baygınlık geçirmesine rağmen askerler, 'İşkence görmemek için numara yapıyor' diyerek işkencenin dozunu daha da artırdılar. İbrahim'i hepimizin gözleri önünde öldürüp götürdüler."

* * *

Orada ilk çağların anıları yok oldu gitti
ışığın insan ürünü olmasından bu yana
ve artık meleklerin kuşlar ve çiçeklerle oynadığı yok
ya da donatmıyorlar gülüşleriyle bir çocuğun düşünü

* * *

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Gabar dağında yer alan Hirareş (Özbaşoğul) köyüne 2 Temmuz günü devlet güçlerince düzenlenen baskında Ömer Çetin adlı köylü kurşuna dizildikten sonra üzerine gaz dökülerek yakıldı; Abdullah Güler, Sait Şen (25), Beşir Baskak (22), Ahmet Güler (Ömer oğlu) ve Ahmet Güler (Mahmut oğlu) adlı köylüler kurşuna dizildi. Üzerlerine bomba atıldı. Aynı olayda Ahmet Güler (Mahmut oğlu) yaralı olarak kurtuldu. Köyden üç kadın gözaltına alındı, diğer köylü kadın ve çocuklar iki gün boyunca okulda aç susuz bir şekilde kilitli kaldı, kadınlara sarkıntılık yapıldı. Baskından sonra Hirareş halkı köylerinden göç etmek zorunda kaldılar. (Gündem - 24.07.1993)

* * *

Bir anne. Oğlu kayıp. Neredeyse yirmi yıldan beri. Yaşasaydı şimdi kırk dört yaşında olacaktı. Ama zaman, yirmibeşinde durdu. Öldüğünü söylüyorlar. Gazeteler de öyle diyor. Belki yanılıyorlardır. Hem ölüsünü gören olmadı ki. Bir mezar taşına yazılmadı adı. Belki de çok korkup, kayalıkların arasında saklanmıştır. Belki çok sevdiği Hamza Amernê'nin (Ziver Sarıyıldız) peşinden gitmiştir. Belki şimdi eteğinde doğduğu Gabar'ın kucağında, bir ateşin başındadır. Üşüyor mudur? Aç mıdır, susuz mudur? Bir yeri ağrıyor mudur? Acaba bizi uzaktan izliyor mudur? Neden hiç gelmiyor? Bir haber gönderseydi hiç olmazsa, bir telefon açsaydı, sesini duysaydım. Ama gelir elbet bir gün. Gabar'ın eteklerinden koşaradımla iner bir gün, dağın kucağından annesinin kucağına...

* * *

Güçlükonak'ta, 1993 yılında gözaltına alındıktan sonra öldürülerek Yağızoymak Taburu yakınlarına gömülen ve geçtiğimiz ocak ayında ailelerinin girişimleri sonucu savcılık tarafından yapılan kazı çalışmalarıyla kemikleri çıkarılan 5 kişiden 3'nün DNA testi yapıldı. Kimlikleri tespit edilen 3 kişinin cenazesi ailelerine teslim edildi. (DİHA - 26.09.2012)

* * *

Oğlum bugün de gelmedi. Gece yine silah sesleri geliyordu uzaktan. Operasyon var diyorlar. Acaba çatışanlar arasında oğlum da var mı? Bilsem şu dağda olduğunu, bu yaşıma rağmen Gabar'ın zirvesine kadar çıkarım, onu koklayabilmek, ona sarılabilmek için. Neredeyse yirmi yıl olacak. Her silah patladığında Allaha dua ettim, oğluma bir şey olmasın diye. Her gece evin dışında en ufak bir ses geldiğinde, yatağımdan kalkıp kapıya koştum, belki o geldi diye. Her sabah yeni bir umutla güne uyandım, geceleri uyumaktan korktum, gelir de sesini duyamam diye...
Bugün de gelmedi. Ama belki yarın gelir.

* * *

Cizre. Mezarlıkta üç çukur açılmış. Yan yana. Omuzlarda tabut taşınmıyor. Ellerde, üç beyaz torba. Torbaların üstünde, siyah kalemle yazılmış isimler: Abdullah Güler, Sait Şen, Beşir Baskak. Yirmibeşindeki bir insan, bir torbaya nasıl sığar ki? Ve bir tabut, ölüye büyük gelir mi hiç?
Torbalar, usulca açılan çukurlara bırakılıyor. Sonra toprakla örtülüyor topraktan çıkarılan kemikler. Bir kadın, beyaz tülbentinin üstüne kara çarşaf takmış, yan yana dizilmiş ufak mezarlardan bir tanesinin başında çökmüş, ağlıyor. Sessizce. Ağıtsız.
Bu gece yatağına uzandığında ilk defa başucundan ayırmadığı el fenerinin pilini kontrol etmeyecek. İlk defa duyduğu sesle kapıya koşmayacaktır. Günbatımında Gabar'a baktığında patika yolunu gözlemeyecektir. Çünkü evladı ölmüş. Acımasız gerçek, bir mezar taşının ağırlığı ile çarptı yaşlı gözlerine. Dilini bırakmayan bütün acaba'lar bir anda dökülüverdi. Bundan böyle hiçbir cümlesi 'acaba' ile başlamayacak. Ama hiçbir söze de 'belki' diyerek başlayamacaktır. Çünkü artık bir mezarı var.

* * *

Uyurgezer
dönenirken yıldızının üstünde
uyandırıldı
sabahın beyaz tüylerince
üstündeki kan lekesi anımsatıyor ona
korktu, düşüyor
aya
inci çiçeği açıyor
gecenin siyah akik taşına karşı
lekelenmiş düşle


Bu dünyada lekesiz bir beyaz yok


* Şiirler, Nelly Sachs'a ait.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder