23 Nis 2012

İslam ve ‘deutsche Leitkultur’

Geçtiğimiz perşembe günü, 7. Alman İslam Konferansı gerçekleştirildi. Bu konferansın ilki 2006’da “Müslümanlar ile Alman devleti arasındaki diyaloğu ve entegrasyonu güçlendirmek için” yapılmıştı. Resmi amaç bu. Ama hatırlarsanız, dönemin içişleri bakanı Wolfgang Schäuble, asıl amacın İslamcılığı önlemek olduğunu söyleyerek meselenin özüne dokunmuştu.
Bu yılki konferans, “Cinsler arası adaleti ortak değer olarak yaşamak” başlığı altında
düzenlendi. Geçen yılki basın toplantısında farklı farklı sesler çıkınca bu yıl ortak basın toplantısı yerine tek sayfalık yazılı açıklama basına dağıtıldı. Konferansın gelmiş olduğu aşama, ulaşılan sonuçlar, yaşanan sorunlar, yine tartışmaların içeriğine ilişkin bilgi içermeyen bu metinde aile içi şiddet ve zorla evlendirilmeler Alman İslam Konferansı adına reddediliyor. İslam’ın açık ve hoşgörülü bir din olarak fiziki ve psikolojik şiddete karşı olduğu, aile içi şiddet ve zorla evlendirmenin temel insan hak ihlalleri anlamına geldiği vurgulanıyor.
Konferanstan, kadına yönelik şiddete karşı bir mesajın çıkmış olması kendi başına iyi güzel de, konferans bileşeni içinde Almanya’daki müslüman örgütleri temsil edenlerin tümünün erkek olmasına ne demeli? Merak ediyorum, (Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler eski Başkanı) Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Başkanı Prof. Dr. Ali Dere - örneğin yani - hakikaten cinsler arası eşitliğe inanıyor mu yoksa öylesine, kendisinden beklenen bu olduğu için mi o bildirinin altına imza attı?
Peki ya bu konferansın başında, kadınları çocuk bakım primlerle eve bağlamaya çalışan bir partinin - CDU’nun - bakanlarının bulunuyor olmasına ne demeli? Konferansın başkan koltuğunda oturan Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, “müslüman çevrelerdeki rol algıları konuşmayı” önemsediğini söyledi. Merak ediyorum, Hıristiyan Birlik partileri CDU ve CSU, günün birinde katolik çevrelerdeki rol algıları tartışmak üzere konferans düzenlemeyi düşünüyor mu?
Hazır CDU/CSU’dan söz açılmışken; onların meclisteki grup başkanı Volker Kauder, konferanstan hemen önce İslamın Almanya’nın bir parçası olmadığını söyledi. Bunu, “İslam da Almanya’nın bir parçasıdır” diyen Christian Wulff henüz cumhurbaşkanı iken ifade edemezdi tabii.
İlginç olansa, “İslam Almanya’daki geleneğimizin ve kimliğimizin bir parçası değil ve böylece Almanya’ya ait değil” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Ama müslümanlar tabii ki Almanya’nın bir parçası. Onlar tabii ki vatandaşlar olarak bütün haklara sahipler, kuşkusuz.” (Peki ya vatandaş olmayanlar?) Yani İslam değil ama İslam’a inananlar Almanya’nın bir parçası.
Hatırlar mısınız, bundan 4-5 yıl evvel, dönemin CDU Genel Sekreteri Ronald Pofalla, “deutsche Leitkultur” kelimesinin parti programına alınmasını savunduğunda büyük tartışma başlamıştı. Tepkiler üzerine, ‘öncü kültür’ (ben buna ‘egemenin kültürü’ derim) anlamına gelen “deutsche Leitkultur” yerine programa “Leitkultur in Deutschland” yazılmış olsa da, CSU’nun parti programında “deutsche Leitkultur’a bağlılık” temel bir ilke olarak yer alıyor.
Almanya’da çokkültürlü toplum önündeki temel engellerden biri, bu “deutsche Leitkultur”. İslam konferansında somut ifadesini bulan da bu. Rakamları 4 milyon olarak ifade dilen Almanya’daki müslümanların yaşadığı reel sorunlar var, bunların başında da toplumsal problemler geliyor. Bunların gerçekten çözülmesi isteniyorsa, Alman toplumundaki egemenlikli yaklaşımlar ve bunun ‘modern ifadelerinden’ biri olarak İslamofobi ile de ciddi bir şekilde yüzleşilmeli. Bunu yapmadan, kendi ‘ölçülerine’ göre ‘ılımlı İslam’ denen inşa edilmiş olguyu az çok temsil edenler ile göstermelik konferanslarda bir araya gelmekle reel sorunlara çözüm bulmak bir yana, sorunun kökenine bir adım dahi inilemez.

http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nivis&id=1583

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder