21 May 2012

Frankfurt’tan devlet manzaraları

Son günlerde Frankfurt’a uğramış veya buradan geçmiş olanlar, olağanüstü hal koşullarına şaşırmış olabilir. Nereye baksan çeşit çeşit üniformalı robocop tipi polisler, şehir merkezinin bir kısmında yollar kapatılmış, kentin üzerinden helikopterler geçiyor, otoban kenarlarına kontrol noktaları kurulmuş, tren garında insanlar durdurulup kimlik kontrolünden geçiriliyor, bütün kapılar polislerce tutulmuş. Çarşamba günü başlayan bu manzara,  dün de devam ediyordu.
Şimdi dersiniz ki muhtemelen bir ‘terör saldırısı’ tehdidi vardı ki, polis de vatandaşın güvenliğini sağlamak üzere ‘görev’deydi. Zaten polis her zaman yurttaşın “dostu ve yardımcısı” (Die Polizei; dein Freund und Helfer) olarak tanıtılır ya. Ama bu, onun esasen toplumun değil devletin dostu ve yardımcısı olduğu gerçeğini değiştirmez. Ve Blockupy Frankfurt ile birlikte gördük ki, o ayrıca piyasaların, bankaların ve finanskapitalin de koruyucusu.
Blockupy Frankfurt ne mi?

Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) da bulunduğu Frankfurt, bir finans şehri. Hatta banka gökdelenleriyle kendine ‘Mainhattan’ lakabını takmış, küresel kapitalizmin kurumsal merkezlerinden biri. Geçen yılın ekim ayında burada da gerçekleştirilen İşgal - Occupy - eyleminin ardından AMB’nin önüne protesto kampı kurulmuştu. Ardından şubat ayında Frankfurt’ta yapılan ve 400 kişinin katıldığı Avrupa Eylem Konferansı’nda, 17-19 Mayıs tarihleri arasındaki süre, “AB’nin kriz rejimine karşı” protesto günleri ilan edildi. Konferans bildirisinde şöyle denmişti:
“17 Mayıs’ta, tartışmalar için yer açmak amacıyla şehrin merkezi meydanlarını işgal edeceğiz. 18 Mayıs’ta, troyka politikasına karşı öfkemizi somutlaştırmak için Frankfurt’taki bankaların işlerini bloke edeceğiz. 19 Mayıs’ta büyük bir yürüyüş için buluşup, protestoların genişliğini görünür kılacağız.” Bu eylem günlerine, block (bloke etmek) ve occupy (işgal etmek) fiillerinden oluşan “Blockupy” adı verildi. Çok güçlü içerikli bir program oluşturuldu, farklı düşünür ve aktivistler davet edildi, güncel konulara ilişkin panel ve kültürel aktiviteler planlandı.
Sonra ne oldu? Belediye, protesto gösterilerini yasakladı. Yasak, “yurttaşların güvenliği” ile gerekçelendirildi. Oysa dert edilen, kapitalizmin ve onun somut ifadelerinin “güvenliği” idi. Ayrıca şehir idaresi, bunu fırsat bilip AMB’nin önündeki protesto kampının da o süre için boşaltılmasını buyur etti. Bir kere boşaltılan bir kampın yeniden kurulmasının ne kadar zor olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. Temel bir hak olan gösteri hakkının mahkemelerin yardımıyla da ortadan kaldırılması kendi başına çok büyük bir hak ihlali iken, daha da ileri gidildi. Daha önce protesto gösterilerine katılmış olan yüzlerce Frankfurtlu aktiviste tedbiren, AMB’nin çevresini kapsayan alana giriş yasağı tebliğ edildi. O da yetmiyormuş gibi farklı şehirlerden gelen otobüsler otoban kenarlarında durduruldu, içindekilerin görüntüleri çekildi, kimlik bilgileri alındı ve onlara da Frankfurt’a giriş yasağı verildi. Böylece yüzlerce insanın, cumartesi günü yapılan ve izinli tek gösteri olan yürüyüşe katılımı keyfi bir şekilde engellendi. Öncesinde de perşembe ve cuma günü yapılan ‘izinsiz’ gösterilerde 500’den fazla eylemci polislerce Wiesbaden ve Giessen’de kurulan ‘gözaltı merkezlerine’ götürüldü. Önceki gün yapılan antikapitalist yürüyüşe katılanlara ise, farklı eyaletlerden ‘takviye güçler’in de bulunduğu 5 bin polis eşlik etti! Hatta eşlik etmekle kalmadı, antifaşistlerin kortejini yürüyüş boyu sol ve sağdan 3’er sıralık bir çembere alıp eylemcileri tahrik etti, göz yaşartıcı gaz sıktı.
Bütün bunlar, sözümona ‘demokrasinin beşiği’ Avrupa’da mücadeleyle kazanılan temel hak ve özgürlüklerin nasıl demonte edildiğini sanırım yeterli düzeyde gözler önüne seriyor. Bunun nasıl bir strateji ile bağlantılı olduğunu ise gelecek hafta irdeleyeceğiz.
Fakat Blockupy eylemi çok önemli bir hususu daha gözler önüne serdi. O da finans kapitalin yükselen protestolardan duyduğu korkuyu. Düşünün ki polis cuma günü için finans menejerlere işe gelmeme, büroya gelecek olanlara ise takım değil de normal kıyafet giyme çağrısında bulunmuş. AMB de personelinin bir kısmını gizli kiralık bürolara kapatmış. Lüks butiklerin merkezi olan Goethestrasse’de dükkanların hemen hemen hepsi gösteriler boyu tahta ile vitrinlerini sağlama alırken, Chanel ve Armani gibi markalar mallarını vitrinden alıp çelik kasalara saklamış.
İşte bu korkuyu hissettirebilmek öyle sıradan bir şey değil, büyük bir başarı. Korksunlar. Avrupa sokaklarında dolaşan bu antikapitalist hayaletten daha da korksunlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder