29 Ara 2012

Roboskî’ye bundan sessiz kalıyorlar

5 Ağustos 1914’ün geç saatlerinde, Köln’de Zeppelin Z VI Cöln isimli uçağa binen 12 kişi, birkaç saat sonra ‘tarih’ yazacaklarını bilemezdi. Üstelik ertesi sabah, başarısız bir şekilde Almanya’ya döneceklerdi. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günleriydi. Saat 22:00 sularında uçağa binenler, katliama hazırdı. Celan’ın yıllar sonra yazacağı “Ölüm, Almanya’dan gelen bir ustadır” dizesini şimdiden teyit edercesine havalanıp, Belçika’nın Liege kentine bombalar yağdırdılar. 9 sivil katledildi. Bu bombalama, ilk hava saldırısı olarak savaş tarihine geçecekti.
O günden sonra sayısız defa uçaklar havalanıp, şehirlere ölüm yağdırdılar.
26 Nisan 1937’de de öyle. Günlerden pazartesiydi. Bir yanı okyanusa bakan Gernika (Guernica) kentindeki sokaklar o gün daha kalabalıktı. Pazar kurulmuştu ve bu nedenle çevre köy ve kasabalarından da gelenler olmuştu Diktatör Franco’ya karşı direniş merkezi olan bu Bask şehrine.
Sabah saatlerinde önce keşif uçağı hedef seçmeye geldi. Öğleden sonra ise tam 53 Alman ve İtalyan savaş uçağından bombalar yağmaya başladı. Ansızın. Uyarısız. Direnişin kalesine ölüm yağıyordu ve insanları ölümden koruyacak tek bir sığınak yoktu. Üç saat süren bombardımanın ardından Gernika tamamen yok olmuştu. Şehir, bombaların yaktığı ateşte yanıp kül olmuştu. Bir tek Baskların toprağa bağlılık yeminini içtiği meşe ağacının gövdesi kalmıştı geriye. Ve dumanlar arasında 1645 ceset. Picasso’nun ünlü ‘Guernica’ tablosunu işte bu korkunç katliam yarattı.

İHA’lar ve ‘asimetrik savaş’
 
Sonra öyle ustalaştı ki havadaki ölüm, pilot kabinindeki insana gerek kalmadı. Ve bununla birlikte savaşın kendisi yeni bir anlam kazandı. Artık meydan muharebelerinde birbirini görebilen iki taraf değildir savaşan. Termal kamera ekranlarında görülen insanlar, kendilerinin göremediği bir ‘göz’ tarafından vurularak katlediliyor. İnsansız Hava Araçları (İHA) ile ilgili son dönemde özellikle ABD’de yürütülen tartışmalarda kimi uluslararası hukuk uzmanı, tetiğe basanın uçaktaki bir pilot mu, yoksa binlerce kilometre uzaktaki bir ekranın başında oturup kumandaya basan bir asker mi olduğu konusunun fark etmediğini savunabiliyor. Oysa bu husus, hem ahlak, hem savaş hukuku hem de insan hakları açısından devasa bir fark teşkil ediyor.
Şu bir gerçek ki uzaktan kumandalı bombalar, öldürmeyi kolaylaştırıyor. Tetiğe basacak kişi ‘hedef’inden ne kadar uzaksa, onları yok etmek o denli ‘hafif’ geliyor. Çünkü İHA’larla birlikte insan yaşamını yok etmek için bir tıklama yetiyor. Devlet ordusu-gerilla savaşlarında kullanılan ‘asimetrik savaş' terimi, böyle bir gerçek karşında topyekun bir hal alıyor. Çünkü ‘yukarıdan’ saldırılan kişinin kendini saldırgana karşı savunması mümkün değil. Zira saldırgan, katliam yerinde değil. Onun silahlı İHA’sı orada. Ama kendisi, kilometrelerce ötede bir ‘askeri strateji merkezi’nde ekran başındadır.

Değişen savaş topolojisi
 

Carls von Clausewitz, ünlü eseri ‘Savaş Üzerine’de, yeryüzünde savaşan tarafların karşılıklı pozisyonundan kaynaklı “eşit rakip” olduğunu kaydeder. Bu bağlamda justus hostis, yani eşit haklara sahip düşmanlardan söz eder. Ancak hava savaşında yeni bir hiyerarşi yaratılıyor. Konvansiyonel savaş topolojisini geçersiz ilan eden dikey bir topoloji oluşuyor. Dolayısıyla savaş, ciddi bir anlam değişikliğine uğruyor. Çünkü savunma şansı bırakmıyor. Teknik destekli infazdır söz konusu olan. Ve bu infaz, yargısızdır. O yüzden katliamdır.
Tıpkı Roboskî’de olduğu gibi. Bundan tam bir yıl önce İHA’larla yapılan ve 34 Kürt’ün infaz edildiği katliam, ifade edildiği gibi bir ‘hata’ değil, planlı bir saldırıydı. ‘Hata’ denilmesi, İHA’ların ‘doğa’sı ile alakalıdır. Ne de olsa vuran bir insan değil de teknik bir araç olduğundan, uluslararası literatürde ‘collateral damage’ denen “ikincil hatalar” veya “operasyon hataları“ meydana gelebilir. Bu söylemler, katili sorumluluktan kurtarmaktan başka bir amaç taşımıyor.
Roboskî hala adalet beklerken, katliam üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, farklı konularda ahlak dersini vermede hiç gecikmeyen Batı devletleri, özellikle de Türkiye ile yakın temas içinde olan güçler tarafından kınanmadı. BDP’nin ısrarla sorduğu “Katliam emrini verdin mi vermedin mi?” sorusunu yanıtsız bırakan Türk Başbakanı Erdoğan, Roboskî’nin adından söz edilmesini bile engellemeye çalışırken, bahsi geçen uluslararası güçler de sessiz kaldı, kalıyor. Büyük ihtimalle bu konudaki suskunluklarını sürdüreceklerdir.

Katliam emri Başkan’dan

 
Neden mi? Çünkü onlar da aynı çukurun dibine batmış. Onlar da bu kadar ahlaksız. Örneğin ABD’nin Afganistan-Pakistan sınırında sadece 2008-2011 yılları arasında İHA’larla yapılan hava saldırılarında yaklaşık 3 bin insan hayatını kaybetti. Bunların en az yüzde 75’inin sivillerden oluştuğu tahmin edilirken, ABD’li Anti-Terör ekiplerine göre hedef bölgesinde bulunan bütün yetişkin erkekler, militan kategorisine giriyor. Konuyla ilgili son dönemde artan eleştiriler karşısında Pentagon, İHA’ların ‘terörle mücadele’de ideal bir çözümü teşkil ettiğini, bu silah ile “gereksiz kan dökülmelerin engellendiğini, sadece teröristlerin öldüğünü” iddia ediyor. Ayrıca bu yolla ölmeden kolayca öldürülebiliyor. 

Pentagon, öldürülecek militanların listesini tutuyor. Son sözü ise Devlet Başkanı Obama söylüyor. Dolayısıyla katliam emirleri bizzat ondan geliyor. Ancak onlar, “sadece teröristler vuruluyor” dese de, şimdiye kadar söz konusu bölgede öldürülenlerin yalnızca 126’sının ismen bilindiği düşünüldüğünde, sivillerin yaşam hakkının nasıl yok sayıldığı anlaşılır. Ama mesele sadece siviller değil. ‘Terörist’ olarak isimlendirilenlerin yargısız infazını da meşru gören ve gösteren bir anlayış söz konusu ve bu anlayış kamuoyu tarafından pek de sorgulanmıyor.
Ayrıca ABD İHA’larının katliamlar için kullanıldığı diğer bir coğrafya olan Yemen için CIA, şüphe üzerine hava saldırıların yapılmasını planlıyor. Yani militan oldukları düşünülenlerin vurulması için yasal bir zemin oluşturuluyor. ABD istihbaratı şu anda, Ulusal Güvenlik Konseyi’nden bu konuda onay beklemekte.

Talimatı veren terfi etti


Son teknoloji tank ustası Almanya ise bir adım ileri giderek, katliamcıyı terfi ettirebiliyor. Hatırlanırsa 3’ü 4 Eylül 2009’a bağlayan gece Alman ordusunun talimatıyla Afganistan’ın Kunduz kentinde İHA’larla hava saldırısı düzenlendi. Bombardımanda çoğu sivil en az 142 insan öldürüldü. Katledilenlerin ‘terörist’ sanıldığını söyleyen Alman yetkililer, katliamın sorumluluğunu üstlenmediği gibi mağdurlardan özür dilemedi. Uluslararası hukuka göre tazminat zorunluluğu bulunmadığını söylemekten utanmayan hükümet, “insani sebeplerden ötürü gönüllü bir temelde destek ödemeleri”nde bulundu. Bir cana biçilen “fiyat” ise 5 bin dolar! Hükümet, bilinçli olarak tazminat kelimesini kullanmadı, çünkü tazminat demek suçu kabul etmek demektir. Yetmiyormuş gibi katliam talimatını veren albay, terfi ederek general rütbesine yükseldi.
İşte bundan dolayı onlar da Roboskî’ye susuyor. (Ki Roboskî’de görüntü alan İHA’nin sahibi olan ABD de katliamdan sorumludur) Onlar bundan sonra da “operasyon hatası“ diyerek sorumluluktan kaçmaya devam edeceklerdir. Ama hem Roboskî, hem Kunduz hem de Pakistan’da hayatları kayda değer görülmeyenler de adalet arayışlarını sürdüreceklerdir, katilden hesap soruluncaya kadar. Bu konuda taraf olmak, insan olmanın gereğidir. 


http://yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=16337

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder