18 Tem 2012

Benim cici silahlarım

Almanya, dünyadaki en büyük üçüncü silah ihracatçısı. Ülkede bu sektörde çalışanların sayısı yüz bine yakın. Dünyadaki silah ticaretinin hacminin yüzde 11'i Almanya'nın. Ölüm makineleri iyi kazandırıyor. 2010 yılında, bir önceki seneye göre yüzde 50'lik bir artış kaydedilen silah ticareti sonucu Almanya'daki üreticilerin yıllık geliri 2.1 milyar Euro'ya ulaştı.
Bu kâr, silah (ve dolayısıyla savaş) endüstrisinin açlığını gidermeye yetmiyor olacak ki hükümet, silah ihracatını kolaylaştırmanın yolunu arıyor. Zira basına yansıyan bir habere göre Federal Ekonomi Bakanlığı, dış ekonomi hukukunda reform için hazırlıklara başladı. Amaç, "Alman ihracatçıları Avrupalı rakipleri karşısında dezavantajlı konuma iten özel yasaları kaldırmak". (Bu sözler, bakanlığın konuyla ilgili taslağına ait.) Bakanlık, bugün bu konuda ihracat yapan şirketlerle toplanacak.

Geçtiğimiz yıl, Suudi Arabistan'a tank satışı yoğun eleştirilerle birlikte gündemi uzun bir süre işgal etmişti. Şimdi ise Alman silah üreticilerin gözü, dünyadaki en büyük silah alıcısı haline gelen Hindistan'da. Hindistan, önümüzdeki 10 yıl için 100 milyar Euro değerinde silah satın almayı planlıyor. Bu devasa ticaretten Almanlar da faydalanmak istiyor. Silah ihracatı ile ilgili Almanya'da geçerli olan bir takım düzenleme, pastadan büyük pay koparmayı zorlaştırıyor. Ekonomi Bakanlığı zaten bundan dolayı yasal düzenlemeleri silah endüstrisinin lehine değiştirmeyi amaçlıyor. Ancak halihazırda da hükümetle silah üreticileri el ele verip, yasal boşluklardan yararlanarak ticaretlerini geliştiriyor. Bunu nasıl mı yapıyorlar? Hindistan'da şube açıp, silahları bizzat orada üretiyorlar. Bu şekilde söz konusu ticaret, parlamenter kontrolün dışında bırakılıyor
Biliniyor, Hindistan'da ordu, Almanya gibi devletlerden satın aldığı silahlarla Maoist gerillalara karşı savaşıyor. Daha üç hafta önce ülkede, 17 gerilla ve sivil, ordu güçlerince katledildi. Kısa bir süre önce Endonezya'ya giden Alman Başbakanı Merkel ayrıca - şu aşamada inkar edilse de - "ordunun modernize edilmesi için daha güçlü bir silahlanma ortaklığı" anlaşmasını yaptı.
Alman silah endüstrisinin en sadık müşterilerinin başında Türkiye'nin geldiği, bilinen bir gerçek. 1990'lı yıllarda köyleri yakılıp yıkılan yüzbinlerce, hatta milyonlarca Kürt, Alman panzerlerle 'tanıştı'. Daha 3 yıl önce Almanya'dan 190 milyon Euro değerinde silah, Türk devletine satıldı (Bu rakam, 2009 yılında Alman silah ihracatının yüzde 15'ini oluşturuyor). Yani 1 milyon Kürdün yaşadığı bu devletin silahlarıyla Kürdistan'da neredeyse her gün kan dökülüyor. Alman silahlar hem gerilla hem de sivillere karşı kullanılıyor. Ama Alman devleti ve onun silah endüstrisi o denli pişkinler ki, kirli kanlı ellerinin temiz olduğunu iddia ediyor.
Kâr sağladığı bu kirli savaş nedeniyle milyonlarca Kürt yerinden-yurdundan edildi. Birkaç yüzbini mülteci olarak Almanya'ya geldi. Burada iltica kamplarında yaşadılar. Bunun adına yaşam denilebilirse tabii... İlticası kabul edilenlerin bazılarına bugün şantaj uygulanıyor, "ya mücadele ya oturum" deniliyor. Yaşam güvenceleri olmadığı halde apar topar sınırdışı edilenler var. Yıllardan beri burada olmalarına rağmen hala oturum alamayanlar var. Şimdi bizzat bu devletin kâr/kan hırsından dolayı mültecileşen insanların onuru yok mu?
Bu soruyu neden mi soruyorum? Almanya'da şu anda çalışma müsaadesi verilmeyen 130 bin ilticacı, ayda en fazla 225 Euro ile geçinmek zorunda. Bu rakam, Hartz IV yardımın yüzde 60'ına tekabül ediyor. Nordrhein-Westfalen Eyalet Sosyal Mahkemesi, ilticacıların aldığı yardımın yetersiz olduğunu belirtip Federal Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi de bugün konuyla ilgili kararını açıklayacak.
Bundan 12 yıl önce iltica eden 2 Kürde eşlik etmiştim. Köln'de başvuranlara, Polonya sınırına "dağıtım"larından önce şeffaf bir poşet içinde "yolluk" verilmişti: 0.3 litrelik bir paket su, bir elma, bir parça bayat ekmek. O gün insan olmaktan utanmıştım, kendimi toplama kampında hissetmiştim. Halen de rahat ofislerindeki, anlaşılan insanlıktan pek de nasibini almamış soğuk bürokrat memurlar, hiç tanımadıkları insanların ihtiyaçlarını belirleyebileceklerini düşünüyor. Çocuklarına ne yedireceğine kendin mi karar vermek istiyorsun? Olmaz! Sana verilen konservelerle idare edeceksin. İstemezsen de almazsın. Kullanılmış giysi giymende sakınca yok. Sigara mı içiyorsun? Pahalı, içemezsin! Ayda yılda bir kahve mi içmek istiyorsun? Olmaz, lüks! İtirazın mı var? Gidersin ülkene. Orada ölür müsün, kalır mısın, umurumuzda olmaz!
Alman hükümeti ve devlet kurumları, yabancıların kendilerini "entegre" etmediği şikayetini bozuk bir plak gibi tekrarlayacaklarına, kanımca insan onurunu ayaklar altına alan, dışlayan mülteci politikalarını sorgulasalar daha iyi ederler. Bilmeliler ki birçok mülteci, evleri Alman silahlarla vurulduğu için bugün burada.


http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nivis&id=2124

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder